Yeni deneyimler yaşadığımız bir sürecin içerisinden geçiyoruz insanlık olarak. Tabiat her zamanki değişimini normal bir şekilde yaşarken, algılayamadığı değişimin buhranını yaşıyor insanlık. Değişimi bilenler için olağan bir süreç yaşanıyor esasında. Gelecek olan güzelliğin hissedilen sıkıntılardan kıymetli olmadığını görebilenler hoşlukla karşılıyorlar değişimi, hatta zevk alıyorlar belki de ufak bir mazoşizmle. Ödülü getiren bedel oluyor aslında, ödülü de bedeli de kendi belirliyor insan.
İşin felsefesi, düşünen insan için kolay oluyor bir nebze. Gerçek deneyime ihtiyaç duyuyor tabi düşünce, tabiat da bu ihtiyacı karşılıyor bütün güzelliğiyle. Yaşadığımız pandemi sürecinin başlarında ufak bir bunalımın içinde buldum kendimi. Bütün dünyaya bir şeyler olurken bir bilinmezliğe doğru gitme hali, soru ve sorunlarıyla üzerime çökmüştü çoktan. Haberler, analizler, komplo teorileri, planlar, kaygılar, korkular… Yaklaşık bir haftam yoğun düşünce halinde geçti. Bir hafta sonra anlayabildim aslında çok tanıdık bir şey yaşadığımı. Her zaman yaşadığımız değişimin biraz daha büyük bir halini yaşıyorduk. Bedelin büyüklüğünü görmek heyecanlandırdı, zevk alan tarafımda ufak bir tebessüm oluştu. Farkındalık çemberim, gerçek deneyimle biraz daha genişlemişti. Bireysel farkındalığımı yaratmanın verdiği rahatlıkla etrafıma bakabilme şansım oldu. Gördüğüm şey ortaktı; değişimi bilmemenin, görememenin yarattığı bunalım. Biraz da etrafımdakiler için düşündüm. Bu yazıyı da bu düşüncelerin sonucunda yazmaya karar verdim. Önce kendime, sonrasında belki birilerine ışık olması niyetiyle.
Kendi gerçekliğiyle yüzleşmekten kaçıyor insan. Kaçtıkça öteleniyor, birikiyor. Farkında olmadığı kocaman bir yükle gezerken, var oluş çabası veriyor. Taşıyamadığı yük onu bir yerlere savururken yükünü hafifletecek oyuncaklarla mutlu oluyor, bir nebze iyi hissediyor. Tabiat tüm gerçekliğiyle insana ayna olmaya çalışırken, o yeni oyuncaklar bulmaktan çekinmiyor. Tanıdık duygular, hisler. Gerçekliğinden kaçan insan şimdi bunun adına ‘pandemi’ diyor, yine öteliyor. Kendini iyi hissettirecek oyuncakları hemen yaratmaktan da çekinmiyor.
Süreçler tabiatın var oluşundan beridir var. Kendine bakmak bile yeterli oluyor aslında değişimi görebilmek için. Fiziğimiz, düşüncelerimiz, hayallerimiz hep değişiyor. Nasıl değiştikleri, ne yöne evrildikleri de onlar için ne yaptıklarımızla doğru orantılı oluyor. Tabiat da değişiyor tabi. Elimizden düşürmediğimiz telefonlar on sene öncesine kadar yoktu. Savaşlar, kıtlıklar yaşamış insanoğlunun devamıyız, bir farkımız yok. Devinen bu değişim ve süreçlerin içerisinde bir yerlerde var oluyoruz. Sözün özü; üç ay önce de, iki yıl sonra da, şu anda da, bütün zaman dilimlerinde zaten bir sürecin içerisinde yaşıyoruz ve bu hep değişiyor. Geriye kendisinden başka bir şey kalmıyor insanın, şu hep kaçtığı.
Süreçlerin, bizim yol göstericiliğimizle bizden bağımsız yol aldıkları farkındalığına ulaştıysak geriye şu sorular kalıyor; ne yapıyordun, ne yapıyorsun, ne yapacaksın? Bu sorular süreçlerden tamamen bağımsızdır ve verilecek dürüst cevaplar ancak insanın kendisiyle yüzleşmesiyle olacaktır zaten. Şu anın süreci olan pandemi kocaman bir ayna. Bu farkındalıkları yaratamayan, gerçekliğiyle yüzleşmeyen insan için bulunmaz nimet. Düşünsel sürecin keyfi gerçek deneyim ihtiyacı doğuracaktır. Eylemleriniz; dürüst düşünce sürecinden geçmediyse, bir diğer deyişle kendi gerçekliğinizle yüzleşmediyseniz anın eylemleri olmaktan öteye gidemeyecektir. Kendinizi daima içinde olduğunuz herhangi bir sürece ve onun oyuncaklarına bağımlı bir yaşam formuna sıkıştırmış olacaksınız.
Yazının başlığı çok sevdiğim gitarist Pat Metheny’nin son albümünün adı, o hangi hislerle bu ismi verdi albüme bilmiyorum tabi. Benim için tam da içinde bulunduğumuz, yazıda anlatmaya çalıştığım durumun karşılığı. Albüm çok güzel bu arada, tavsiye ederim. Şöyle hem kendime, hem size toparlayacak olursam konuyu; süreçler hayatımızda hep var, ne yapıyorsak onu yapmaya devam edelim. Eğer hali hazırda bir şey yapmıyorsak ya da yapıyor gibi sanıyorsak da bir dönüp bakalım, yüzleşelim. Bu dönem sıkça karşılaştığım bir kaç oyuncak var; Netflix, Instagram, YouTube ve bilumum sosyal mecralar. Hiç birinin kötü bir tarafı yok tabii ki, her şey gibi. Bunları şu dönemin oyuncakları olarak mı kullanıyoruz yoksa gerçekten besleniyor muyuz? Önümüze sunulan şeyleri yaşamaya devam mı edeceğiz yoksa kendi gerçekliklerimizi mi yaratacağız? Tabii olarak bütün yazı kendi farkındalık seviyem elverdiğince görebildiklerimi aktarmakta ve paylaşmaktadır. Umarım birilerine değer, sevgiler.
Erkan 02/05/20