Herkese selamlar. Uzunca bir zamandır internetin bilgi paylaşımı, sohbet, tartışma gibi nitelikli hallerinden faydalanamaz, ulaşamaz bir haldeyim. Özellikle de konu müzik olunca. Elbette ki varoluşunu bir şekilde sürdüren siteler, oluşumlar, facebook grup/sayfaları var lakin günümüz akışında ve sosyal medya döngüsünde, bahsettiğim nitelikli hallerini olabilecekleri limitlerde gerçekleştiremiyorlar. En azından benim için diyeyim. Bahsettiğim ve özlemini çektiğim şey aslında türkçe içerikli forumlar, müzik forumları. Vakti zamanında güzel ilişkilerin kurulduğu, hap değil; gerçek ve nitelikli bilginin paylaşıldığı, tartışıldığı, üzerine düşünüldüğü, yorumlandığı güzel güzel sitelerdi bunlar ve eminim zamanında ulaşıp bulabildiklerim, bulamadıklarımın yanında küçücük kalacaktır.(Olaki bahsettiğim minvalde aktif olarak devam eden varsa yeşillendiriniz lütfen.) Kendi adıma uzunca zaman geçirip, okuyup öğrendiğim çok fazla bilgi olmuştur bu forumlarda. Gel gelelim okuduklarım, öğrendiklerim, deneyimlediklerim bir bilgi kümesi oluşturdu geçen süre zarfında ve bu bilgileri paylaşıp, irdeleyip, üzerine konuşabileceğimiz bir platform kalmadığını görünce ben de bu yazıyı ve belki daha sonrakileri de yazmaya karar verdim. Söz uçar yazı kalır düsturuyla en azından kendime yazıyor olacağım. Ola ki birileri de görür bir şekilde beslenir, bir işine yarar ise ne âlâ.
Bu uzunca girişin ardından ilk yazı için genel hatlarıyla müzisyenlik, enstrumanistlik, ülkemiz şartlarındaki iş durumları ve aklıma gelen, kendim sıkıntısını çektiğim, çevremde de çözümsüz ya da yanlış bir şekilde gittiğini gördüğüm, kimi zaman da sohbetler arasında sıkça sorulan ya da irdelenen bazı durumlarla ilgili bir şeyler karalayacağım. Tavsiyeler, öneriler gibi düşünülebilir belki. Her biri tartışmaya, sohbete, üzerine düşünmeye ve geliştirmeye açıktır. Bir blog üzerinden bu nasıl yürür bilemedim, belki ikili sohbetler olabilir. Sıralı bir şekilde başlayayım.
SAHNE/EŞLİK MÜZİSYENLİĞİ
En temelinde bir müzisyenin her halükârda müziğe hizmet etmesi gibi bir durum söz konusu olsa da, eğer ki başka birinin müziğine dahil olup ona eşlik ediyorsanız(şarkıcı/sanatçı/enstrumanist), kanımca es geçilen ve daha önemli bir hal oluyor müziğe hizmet etme durumu. Bu sebepten, tamamen kendi müziğini yapan müzisyen ve grupları bu halin dışında tutabiliriz, hali hazırda kendi müziklerine hizmet ediyor olacaklardır.
Ülkemiz şartları içerisinde konuşacak olursak; bir çok müzisyen en temelinde aktif olabilmek, para kazanabilmek ya da bilemeyeceğimiz bir takım sebeplerden ötürü kimi zaman sevdiği, kimi zaman sevmediği müzikleri icra ederken buluyor kendini. Burada ilk değinmek istediğim konu ‘müziği/işi beğenmeme’ durumu. İş dememin sebebi, sadece para kazanmak için yapılabilecek olmasından mütevellit.(Bu konuya da ayrı değineceğim sanırım.) En temelinde herhangi bir şekilde bir müziğin/işin içerisine dahil olduysanız onunla ilgili yakınmak, küçümsemek, en başta kendi eşik ve motivasyonunuzu düşürüp daha sonrasında yapılan müziğin temellerine, enerjisine zarar verecektir. Nasıl bir durum ve müziğin içerisinde olduğunuz tamamen sizin tercihinizdir. (Para kazanmak zorunluluğunda bile.) Eğer ki o tercih yapılmış ve durumun içerisindeyseniz yakınmak gereksiz ve sakildir. Yapılabilecek tek şey; elden gelen en iyi şekilde müziğe ve işe hizmet etmek, katabileceklerinizi katıp, dokunabildiğiniz yerlere dokunmaktır. En nihayetinde her durumun içerisinde deneyimlenecek ve öğrenilecek bir şey vardır, onu bulmaya ve görmeye çalışmak da ayrı bir çalışmadır; bir sonraki tercihlerinizin nasıl olabileceği gibi. Eğer ki bunu yapamayacak bir halde iseniz, tercihinizi o müziğe/işe dahil olmamaktan yana kullanmak çok daha doğru olacaktır.
Tercihimizi yapıp o müziğe/işe (sadece müzik diyeceğim buradan sonra) dahil olduktan sonra yine eksikliğini gördüğüm ‘müziğe özen göstermeme’ durumu hasıl oluyor. (Daha doğrusu; ilk aşamayı geçip o beğenmeme halinden kurtulunamadığı için bu aşamaya gelinemiyor, sorun ve sorunlar birbiriyle girift bir hale dönüşmüş oluyor bir yandan da. Ben kendi eksenimde bir sırayla devam edeyim konuya çok da dağıtmadan.) İcra edilecek müziğe kendi pencerenizden; basit/zor, güzel/çirkin, pop/caz vs.. gibi kavramların ışığında yaklaşıp, müziği önemsizleştirme/önemli hale getirme ya da bir özen sırasına koyma durumu yanlış bir yaklaşımdır. Çalacak olduğunuz müzik sizin beğenilerinizin ve estetik algınızın dışında bir yerlerde olabilir ve bu onu önemsiz hale getirmez. Aksine göremediğiniz ya da anlayamadığınız bir hal barındırıyor olabilir, onu yakalamaya çalışmak daha faydalı olacaktır. Bu bağlamda çalınacak şey bir kalıba sokulmadan, verilebilecek en yüksek özenle çalışılmalıdır. Dinlemek, analiz etmek, yazmak, üzerine çalmak, tek başına çalmak, aranjörün ya da müzisyenin nasıl bir hissiyat ve yaklaşımla müziğe etki ettiğini anlamaya çalışmak; ilk bakışta görülemeyen detayları ortaya çıkarıp, müziğin içselleşmesine yardımcı olup, icraya da etki edecektir. Tabii ki çaldığınız müzik bütün bu aşamalardan sonra hala beğeninizin dışında kalıyor olabilir, bu bir tercihtir. Lakin bütün bu çalışmalar onu daha iyi anlayıp daha iyi icra edeceğiniz gerçeğini değiştirmeyecektir.
Kendi sıralamamda üstteki iki aşamayı hallettikten sonra ‘müziğe/şarkıcıya eşlik ve hizmet etme’ konusu geliyor. (Yazının en başında kendi müziğini yapanları saf dışı tuttuğumuzu hatırlayarak devam edelim.) Bireysel çalışmalarımızı düzenli ve özenli bir şekilde yaptıktan sonra sıra onun sunumuna (sahne ya da kayıt) geliyor. En temelinde yaptığınız şeyin bir bütünün parçası olmak olduğunu unutmamak gerekli. Her müzik tarzının kendi içinde farklı dinamikleri, hassas noktaları vardır ve stil bilginizi ne kadar yükseltirseniz o bütünün içinde o kadar var olabilirsiniz. Çalınacak müzik duruma göre çalışılmış olan düzenlemenin birebir aynısı olabileceği gibi yeni bir düzenleme de olabilir. Birebir bir düzenlemenin çalınacağı durumlarda öykünebileceğiniz bir kaynak olması durumu zaten işinizi çok kolaylaştırıyor. (Eğer ki çalışma kısmı özenli bir şekilde yapıldı ise.) Farklı bir düzenleme ortaya çıkması ya da birlikte çıkarılması durumunda ise cebinizde o stile ait ne kadar çok bilgi ve edinim var ise avantaj olacaktır. O tarza ait bir sürü örnek dinlenip stil ve kelime dağarcığı genişletilebilir. Bu bahsettiklerim sizi; müziğe eşlik ederken hepimiz için en kolay ve doğal bir seçilim olan ‘kendimizi/bildiğimizi çalma’ durumundan çıkarıp, gerçekten ortada olan bütüne yaklaştıracak ve müziğe hizmet ettirecektir. Ortaya çıkması gereken durum bütünün güzel bir şekilde sunulmasıdır. Kimsenin sizden bireysel olarak bir şov beklentisi yoktur. Bir şekilde müzikalitenizi ve yeteneğinizi ortaya çıkarmak istiyorsanız; her şeye çok hakim olmalı, içinde olduğunuz müziğin ve stilin çok farkında bir şekilde, müziğin kendi devinimine uygun estetik yaklaşımlar sergilemelisiniz. Bütünü bozmuyor olduğunuzdan emin olmanız gerekir. Güzel göreceli bir kavramdır ve bir sürü güzel şey var. Bütün güzelleri bir araya getirmeniz ortaya çıkan şeyi güzel kılmayabilir. Nerede?, ne zaman?, öncesi, sonrası vb.. gibi uzadıkça uzayan bir sürü dinamiğe bağlı bir durumun içinde; dinleyip beğendiğimiz, öykündüğümüz müzisyenlerin yaptıkları şey budur: tercih. En temelinde çaldığınız müziğe ve şarkıcıya hizmet edip ondan sonra tercihleriniz hakkında kafa yorup, çalışabilirsiniz.
UFAK DETAYLAR
– Sahnede çalınacak şarkıların hızları genellikle problem oluyor deneyimlediğim kadarı ile. Bu konuyla ilgili bir kaç bakış açısını ve detayı anlatmaya çalışacağım. Yine kendi müziğini icra eden, bütünleşip bir olmuş grupları ya da tamamen anın hissiyatıyla çalınan müzikleri/stilleri bu yaklaşımlardan hariç tutabiliriz. Kanımca referans alınması gereken yegane nokta yine müziğe ve stile hizmet etmek olacaktır. Şarkının kayıt/albüm düzenlemesi aşamasında aranjör tarafından seçilmiş olan hızın(bpm), o düzenleme için en doğru hız olduğu noktasını es geçmemeliyiz. İzafi olarak biraz daha hızlı ya da biraz daha yavaş olmasını istemek, iyi/kötüden hariç, farklı perspektiflerde farklı haller ortaya çıkarıp, olduğundan başka bir hale dönüştürecektir düzenlemeyi. Eğer ki şarkı birebir çalınacak ise en uygun metronom, orijinal halidir. Burada şöyle bir durum ortaya çıkabilir: ama sahnede öyle tınlamıyor. Bu durumun da birden fazla sebebi olabilir tabii ki lakin şarkı orjiinal hızında tınlamıyor ise, birileri olması gereken partileri çalmıyordur ya da yanlış çalıyordur. Bireysel çalışmaların ve analizlerin düzgün yapılmaması, şarkının hissiyatının çıkmasını engelleyip, ‘groove’ olarak tabir ettiğimiz halin önüne engel olur. Bu durumda da düşülen en büyük hata şarkının hızı ile oynamaktır. Herkes bir durup, çaldığı şeyin orjinaline sadık olup olmadığına bir bakmalı. Sonuç itibari ile şarkının hızı sadece bir sayıdan ibaret değildir. O metronom içerisindeki bütün katmanların, partilerin önemi vardır ve yanlış çalınan bir piyano partisi aynı bpm’de şarkıyı yavaş ya da hızlı duyurabilir. Ya da aynı bpm içerisinde stil ve düzenleme gereği metronomun önünde ya da arkasında çalınması gerekiyordur ve bu gereklilik aradığımız hissiyat olabilir. Yine bütün yazının kendi içerisindeki çemberde bir dönersek, doğru çalışma ve doğru analizle fark edilip, öğrenilecek detaylar olduğundan, farkındasızlıkları; 100 bpm’lik şarkıyı 120 bpm’de çalmak ile sonuçlanacaktır. Sahnenin kayıt aşamasından daha enerjik ve aktif olduğu durumu es geçilebilecek bir detay değil tabii ki gözümde. Bahsettiğim dinamikler üzerinde doğru şekilde durulduktan sonra 2-3 bpm aralığında bir değişiklik, sahnenin ihtiyacı olan enerjiyi verecektir. Fazlası başka bir durum doğurur, yeni partiler yazmak ve düzenlemeler yapmak gerekir diye düşünmekteyim. Bu stabilizasyonu sağlamak için sahnede metronom kullanmak, etkili ve mantıklı bir yöntem oluyor çoğu zaman. Bireysel ya da grup olarak içsel ritmimizin ya da iç metronomumuzun ne kadar gelişmiş ve güvenilir olduğu konusu tartışmaya açıktır. Saat gibi çalan bir davulcu da, partisini çalışmamış ve içselleştirememiş bir gitaristi kontrol etme durumunda bir yerlerde tükenir. Verdiğim örnekler afakidir, her kombinasyona uygundur. Nitekim ‘ritim’ olgusunu sadece davuldan ibaret algılamak, yanlış bir çıkış noktası olacaktır. Bir diğer açıdan bütün enstrümanistlerin partilerini stabil bir hızda, içselleşmiş bir şekilde çaldığı koşullar da bile çalınan zaman, mekan, seyirci potansiyeli vs gibi durumlar her zaman için değişken olacaktır ve durumu etkileyecektir. Çok büyük bir mekanda, kalabalık bir seyirci güruhu önüne çıktığınızda içsel ritminizi her zamanki gibi koruyup, şarkıları oldukları hızlarda çalabilmek zor bir disiplin olsa gerek, ben yapabilmiş değilim. Aynı durum, ufak sahne ve az seyirci kombinasyonları için de düşünülebilir.
– Herkesin zaman içerisinde öğrendiği ve geliştirdiği bir çalışma sistemi vardır kendince. Şarkılar çalışırken aldığı notlar, bölümlere verdiği isimler vs.. Tek başına çalışırken bu notların ve sistemlerin yazan kişi tarafından hatırlanamaması ya da anlaşılmaması gibi bir durum söz konusu değil tabii olarak. Bir kaç müzisyen birlikte müzik yapmaya karar verdiğinde bu not ve kavramlar karışıp, iletişim bozukluğuna dönüşüp, zaman ve enerji kaybına yol açabiliyor. Çoğu zaman herkes aynı şeyden bahsederken farklı kavramlar kullanabiliyor. Genel müzik teorisinde öğrenilmiş bilgiler herkes için temel bir lisan olacaktır tabii ki fakat dediğim gibi alışkanlıklar ve edinimler farklılık gösterebiliyor. Benim ‘prechorus’ diye tabir ettiğim bir bölüm, bir başkası için B olabiliyor. Örnekler çoğaltılabilir. Beraber müzik yapan/yapacak insanların ortak bir terminoloji geliştirmeleri, doğru iletişim için çok güzel bir adım olacaktır. En temelinden parçanın bölümlerine ortak isimler verip çalışmak güzel bir başlangıç olacaktır.
– Yazının bir yerlerinde düzenlemeyi/aranjeyi anlamak gibi bir durumdan bahsetmiştim. Bir şarkının düzenlemesi müzikal pencerede ritm, melodi ve armoninin uyumlu bir hale getirilmesi olarak tanımlanabilecekken, ses teknolojilerindeki gelişim ile birlikte; tonlar, efektler, imajlar, yani genel olarak miks dediğimiz şey de düzenlemenin içine girmiştir kanımca. Her ne kadar ayrı ayrı adlandırılsalar da benim bakış açımda bir bütünün parçaları olduklarından mütevellit, dinlediğim müziğe bu bütünlükten yaklaşmayı seviyorum. Dolayısıyla; bir şarkıya çalışırken bütün katmanları inceleyip anlayıp icra etmek, çok daha etkili bir hal çıkaracaktır ortaya. Çalınacak müziği/partiyi ritmik, armonik ve melodik olarak çalar hale geldikten sonra, bu partiler düzenlemenin neresinde duruyor, nasıl bir fonksiyon içerisinde duyuruluyoru da inceleyip, sahnede de öyle çalmak çok keyifli olacaktır.
Bunun için yapılabilecek en güzel çalışma düzenleme yapmak ve taklit etmek olabilir. Detaylı bir analiz olacaktır aslında bu. Sonrasında çok sevdiğimiz gitarcının tonunun, aslında şarkıda bir şeylere yer açmak için kendi olduğu halinden ödün vermiş olduğunu, ya da ‘bu ne biçim bass riffi’ dediğimiz riffin aslında davula ve trampete alan açmak için estetik bir halde düşünülmüş olduğunu anlamamızı sağlayacaktır.
Her müzisyenin bir kaç enstrumanla haşır neşir olması gerekliliği düşüncemle birlikte, ses teknolojileri ve kayıt programları ile de haşır neşir olup, düzenleme ile ilgilenmesi gerektiğini düşünüyorum. Belki gereklilik doğru bir kelime olmayabilir.
– Sahnede kullanıcak ekipmanların seçimi önemli bir mevzudur. Bir nevi konuşacağımız dili, ifadeyi seçmektir. Burada öncesinde de bahsettiğim müziği, aranjeyi, stili anlama gibi safhaları geçtikten sonra onları ifade edecek olan en doğru ekipmanları seçmeliyiz. Çok sevdiğimiz bir pedal, o müziğe uygun değil ise bireysel beğeni ve tatminler için müziği kirletmemeliyiz. Analiz ve incelemesi doğru yapıldığında, müziğin içerisindeki sesleri hangi enstrumanların çıkardığı rahatça anlaşılabilecek bir durumdur. Her zaman her koşulda geniş bir ekipman alternatifine sahip olamayabiliriz. Bu durumda, elimizdeki ekipmandan nasıl sesler çıkarabileceğimizi, çeşitli eklentilerle( pedal, örtü, bez, bant, değişik baget, pena vs vs..) seslere nasıl ulaşabileceğimizi bulmak ve o şekilde icra etmek müziğin kalitesini ve keyfini yükseltecektir. Benim amfim en iyi amfi neden direkt sisteme gireyim ya da benim davulum çok iyi neden bantla susturayım gibi bireysel tercihler, genel müziğin ve soundun önüne geçmemeli diye düşünüyorum.
– Soundcheckler kimileri için çok keyiflidir, uzun uzun vakit geçirilir. Kimileri için sıkıcıdır, bitsede gitsek gibi bir modla geçirilir. Kimi uzun olması gerekliliğini savunur, kimi kısa olması gerekliliğini. Zamanın izafi bir durum olması ile birlikte kanımca soundcheck denen şeyin uzunu ya da kısası olmaz, olması gerektiği yerde biter: sound olduğunda. Gün gelir 15 dakikadır, gün gelir 3 saattir. Bir şeyin göstergesi değildir. Müzisyenler monitör soundlarında rahat hissettiklerinde ve ses mühendisi için de dışarıda her şey yolunda ve istediği gibi olduğunda soundcheck tamamlanmış olur. İstenilen hale ulaşılana kadar zaman kaygısız uğraşılması, benim tercihimdir.
Kalabalık gruplarda bir soundheck düzeninin olması gereksiz yorgunluğu önleyecektir. Davulcular için eklemek gerekirse; kurulumu, akordu, soundchecki uzun süren ve çıkardığı ses ortam, sıcaklık, akustik gibi bir çok etkene bağlı olarak değişen bir enstruman olduğundan, soundchecklere biraz daha erken gidip bu dinamikleri bir gözden geçirmek faydalı olabilir.
– Stiller kanımca en fazla gözden kaçırılan ve üzerine düşülmeyen konulardan biri. Teknik olarak yüksek ve güzel bir şekilde enstrüman çalma becerisi kadar, nerede ne çalmanız ve daha önemlisi çalmamanız gerekliliği yani stil bilgisi de çok çok önemlidir. Bence bir stili gerçek anlamıyla öğrenmenin temel yaklaşımı multi-enstrümanistlikten geçmektedir. Sadece bir enstrüman partisine odaklandığınızda, bütünü kaçırmış olabiliyorsunuz. Kendi enstrumanınızı doğru çaldığınızda bile, diğer enstruman ifadelerini anlamadığınızda, stilin altı yine boş kalmış oluyor ve bir yerlerde çöküyor. Müziğin her zaman olduğu gibi girift ve bütünsel hali, stil yaklaşımında çok fazla ortaya çıkıyor. Herhangi bir stile ait bir bütünselliğe ulaşmanın da sayısız ihtimal ve olasığılı vardır. Bu durumda sizin diğer enstrumanın stilin neresini doldurduğunu, size neresinin kaldığını bilmeniz, ortalığı kirletmemek adına çok değerli bir şey oluyor. Bossa nova clavesini çalan bir gitarist varsa, davulcunun aynı clavede ısrar etmesi çok doğru olmayacaktır. Uygun alanlar yaratıp, müziğe nefes aldırmak ve bunu da çalınan stilin çizgileri içerisinde yapmak çok keyifli bir müzik çıkaracaktır ortaya.
Gelişen müzik ve ifade anlayışlarıyla bir çok stil ve tarz ortaya çıktı ve bana kalırsa hepsini isimlendirmek zorlu bir hal alıyor ve giren her kavram kendi karmaşısını da ortaya çıkarıyor. Beylik, temel stiller hala yerlerini koruyor tabii. Rock, pop, latin, jazz, funk, r&b, blues, soul vs… Bu stillerin alt dalları olarak nitelendirebileceğimiz bir sürü stil mevcuttur. Bu çokluğun içerisinde karşımızdakiyle kavram üzerinden anlaşmak zor olabileceğinden dolayı, istenilen stile ait müzikleri birlikte dinleyip analizini yapmak, enstrumanların görevlerini incelemek çok yararlı olacaktır.
– Ülkemizde her zaman çok yetenekli ve başarılı müzisyenler oldu, gelişen farkındalık seviyesiyle birlikte de çoğalarak olmaya devam ediyorlar. Bu müzisyenlerin albümlerini alıp, konserlerine gidip desteklemek çok önemli bir durum kanımca. Üretilen müziklerin devamı için, herkes alabildiği kadar albüm alıp, gidebildiği kadar konsere gitmeli. Bu girişin ardından; konserlerine gittiğimiz müzisyenler genel olarak konser sonrası samimi ve sıcak bir şekilde herkesle sohbet eder, elden geldiğince soruları cevaplamaya çalışırlar mütevazi bir şekilde. Çoğu kez şahit olduğum bir durum ise; müzisyen ve sanatçılara daha önce defalarca sorulmuş ya da cevaplarına ufak bir araştırmayla rahat bir şekilde ulaşılabilecek soruların tekrar tekrar sorulması. Genelde ekipman soruları oluyor bunlar ki çoğu müzisyen ne ekipman kullandığını gerekli mecralardan duyuruyor. Ya da terminolojik olarak standartlaşmış, biraz youtube’a bakıldığında milyonlarca anlatım bulunabilecek bir tekniği/olguyu sormak iki taraf için de enerji kaybı diye düşünüyorum. Karşımızdaki müzisyenden gerçekten öğrenmek istediğimiz bir yaklaşım ve stil var ise ona yoğunlaşmak, karşımızdaki müzisyenin beceri ve edinimlerinden faydalanmak en doğru yaklaşım olacaktır. Bunun için de dinlediğimiz müzisyen hakkında biraz ön çalışma yapmış olmak, araştırmak faydalı olacaktır. Sohbetler ‘ne baget kullanıyorsun abi?, amfi ne?’ gibi bir kısırlıktan çıkıp, gerçekten ilgi çekici ve faydalı bir hale dönüşebilir.
Bu kadar karalayabildim. Kendime yazıyorum bunları en başta dediğim gibi. Birileri okur da bir işe yararsa ne mutlu. Herkese sevgiler.
Erkan